Nafaka Borçlarında Zamanaşımı Ödeme Şekli

nafaka borcu zamanaşımı ödeme şekli

Nafaka borcu zamanaşımı iştirak nafakası ödemekle yükümlü olan bireyler için son derece önem arz eden bir konudur. Özellikle nafaka borçlusu ile alacaklısı açısından nafaka borcu zamanaşımı ciddi ihtilafların yaşanmasına sebebiyet veren ana konuların başında gelmektedir. Zira nafaka borcu zamanaşımı süresinin uzun olması nedeniyle borçlular ciddi problemler yaşayabilmektedir.

Mahkemenin kesinleşmiş kararı üzerine ödenmesi gereken iştirak nafakası açısından dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri, nafakanın ödenmesi konusundaki ispat kriterleridir. Önemle belirtmek gerekir ki ödemelerini dürüst bir şekilde yerine getiren iştirak nafakası yükümlüleri, çoğu zaman gerekli ödemeleri usulen yerine getiremedikleri için zor durumda kalmaktadırlar.

Bu olumsuz durumun önüne geçmek ise çeşitli prosedürlerin takip edilmesiyle mümkündür. Ancak söz konusu olumsuzluğun hangi kanun hükmünden kaynaklandığının tespiti ve daha önceki düzenlemeler açısından Yargıtay’ın nasıl bir tutum takındığı ayrıca usulüne göre yerine getirilmeyen ödemelerin hangi hukuki statüde değerlendirileceği hususlarına değinmek sanırım konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

https://youtu.be/2t7M5F3p0Q4

Önceki Düzenlemeler ve Yargıtay’ın Nafaka Borcu Zamanaşımı Hakkındaki Yaklaşımı

Bilindiği üzere iştirak nafakası, hukuk dünyasında ilama bağlı bir alacak olarak gündeme gelmektedir. Ancak eski 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (eBK) uygulandığı dönemde, mevzuat açısından ciddi bir tezat mevcut idi. eBK m.126 hükmü 5 (beş) yıllık zamanaşımı sürelerini düzenlemekte ve bu maddenin 2.bendine göre ise nafaka borcu zamanaşımı sürenin 5 (beş) yıl olması günceme gelmekteydi. Fakat nafaka borcu zamanaşımı süresiyle ilgili ihtilaf yaratan hususlar mevcuttu.

Burada çelişki yaratan durum yine bizzat eBK’dan kaynaklanmaktaydı. Bu tezatın kaynağı olan eBK m.135/f.2 hükmüne göre borç bir hüküm ile sabit hale gelmesi halinde zamanaşımı süresi ciddi bir artışla on yıla çıkmaktadır.

İşte bu noktada uygulamada bir çelişki de ortaya çıkmaktaydı. Burada hükümlerin öncelik ve sonralığı hakkında çeşitli tartışmaların gündeme gelmesiyle yüksek mahkeme, konuya ilişkin yaklaşımını çok net bir şekilde ortaya koymaktan çekinmemiştir. Yüksek mahkeme, eBK hükümleri arasında ciddi bir çelişki gündeme gelmesine rağmen nafaka borcu zamanaşımı için 5 (beş) yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının mümkün olmadığına karar vermiştir. Yargıtay, söz konusu nafaka alacaklarının ilama bağlı olmasından hareketle, icra takibinin başlatıldığı tarihten geriye doğru on yıllık nafaka alacağının alınabileceğine hükmetmiş ve nafaka alacaklısı açısından önemli bir karar vermiştir. Bu durumda aslında daha kısa olan nafaka borcu zamanaşımı süresi 5 (beş) yıllık bir artışla 10 (on) yıla çıkmıştır.

Nafaka Borcu Zamanaşımı Güncel Düzenlemeleri Ne Durumda?

6098 sayılı Türk borçlar kanunu (TBK) hükümleri uygulamadaki bu çelişkiyi görerek, durumu kesin bir çizgiye çekmek istemiş ve nafakalar açısından beş yıllık zamanaşımı hükmünü kaldırmıştır. Artık TBK’da beş yıllık zamanaşımı hükümleri arasında nafakaya ilişkin alacaklar yer almamakta, bu durum ise diğer kanun hükümlerinin devreye girmesine olanak tanımaktadır.

eBK’da nafakanın beş yıllık zamanaşımı kapsamında çıkarılmasına rağmen eBK 135 hükmü, yeni kanunda da varlığını korumuştur. Bu durumda iştirak nafakasına ilişkin alacaklar, hiçbir tartışmaya mahal vermeden nafaka borcu zamanaşımı on yıllık süreye tabi olmaktadır. Hal böyleyken eski kanun dönemindeki uygulama, yeni kanun döneminde çelişkiye mahal vermeden uygulanabilmektedir. Ancak burada dikkat edilecek husus, söz konusu nafaka alacakları açısından ilamların icrası hükümlerinin nasıl ve hangi şartlarda uygulama alanı bulacağıdır.

Ödemelerin İspatı ve İcranın Geri Bırakılması

Nafaka alacaklarına ilişkin karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi, gerekli ödemelerin yapılması sebebiyle icranın geri bırakılmasının talep edilmesi ve bu taleple birlikte ödemelerin ispat edilme kriterleridir. Ancak ilamlı icrada icranın geri bırakılabilmesi için kanun hükümlerinde gösterilen delillerin sunulması gerekmektedir.

Söz konusu borcun ödendiği ya da ihmal edildiğinin ispatı; yetkili mercilerce re`sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle mümkündür.

Bu durumda yapılan ödemelerin adı geçen belgelerle ispat edilmesinin yanında gerekli nitelikleri de taşıyarak nafakaya ilişkin olarak ödeme yapıldığının beyan edilmesi de şarttır. Gerekli nitelikleri taşımaması halinde söz konusu borcun iştirak nafakası ödemesi olarak kayda geçmeyeceği yüksek mahkeme kararlarında da ifade edilmektedir.

Gerekli nitelikleri taşımayan bu ödemeler ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi hükmünde olacak ve neticede nafaka borçlusu, yapmış olduğu ödemeleri gerektiği şekilde kanıtlayamadığı için yeniden ödeme yapmak mecburiyetinde kalacaktır. Fakat belirtmek isteriz ki Yargıtay son yıllarda konuya olan yaklaşımını değiştirmiştir. Konuya olan yaklaşımın değişmesindeki temel kriter, nafaka kaydının yer almadığı ödemelerin art arda yapılmasıdır.

Kısacası söz konusu ödemelerin nafaka borcuna yönelik yapıldığına ilişkin kuvvetli emarelerin bulunması halinde ve banka gibi güvenli kanallar aracılığıyla yapılması durumunda icranın geri bırakılmasına karar verilebilecektir. Ancak burada unutulmaması gereken önemli noktalardan birisi, gerekli nitelikleri taşımaması ve ödendiğine ilişkin kuvvetli emarelerin bulunmaması halinde söz konusu ödemelerin boşa gideceği gerçeğidir.

Önemle belirtmek isteriz ki nafaka borcu zamanaşımı süresi uzun olduğundan ödemelerin dikkatli bir şekilde yapılması borçlular için büyük önem taşımaktadır.

Sonuç itibariyle; gerekli ödemelerin yapılması konusunda bir hukukçudan yardım alınması, her açıdan faydalı olacaktır.

Avukat Ali Selim

Hukuk eğitimimi Marmara Üniversitesi'nde tamamladım. Avukatlık stajımı İstanbul Barosu'nda yaparak meslek hayatına atıldım. Kariyerim boyunca gerek butik ve yerel düzeyde çalışan gerekse ulusal ve uluslararası şirketlere hizmet veren hukuk bürolarında çalışma imkanım oldu. Burada edindiğim deneyimler neticesinde büyük ve küçük çaplı pek çok hukuki sorunla temas etme şansı yakaladım. İlerleyen süreçte meslek hayatıma özel sektörde devam etme kararı aldım. Sermaye şirketlerinde mesleğimi icra ederken özellikle kurumsal süreçleri yakından izleyerek hukuki danışmanlık alanında kendimi geliştirdim. Buradaki serüvenim boyunca neredeyse her alanda görev alarak pek çok konuda deneyim kazandım. Kariyer hayatım boyunca edindiğim önemli bilgileri ise kayda alarak ve tartışarak kıymetli yayın kuruluşlarında paylaştım. Çalışma alanlarımla ilgili olarak pek çok eğitim, seminer ve sertifika programına katıldım. Sözleşme hukuku, enerji hukuku, şirketler ve ticaret hukuku, iş hukuku, start-up ve girişimcilik hukuku, marka hukuku, birleşme ve devralma işlemleri, kişisel verilerin korunması, yatırım projeleri ve ihale süreçleri gibi pek çok hukuki süreci yakından takip ettim. Geldiğim noktada edindiğim bu profesyonel hukuk deneyimini mesleki anlamda kendini geliştirmek isteyen kişilerle ulaştırmayı hedefliyorum.

all author posts

Leave a Reply